Ogulcennet Beşimova , yazar, şair, tercüman, program yapımcısı. 28 Kasım 1970’de Türkmenistan’ın Merv şehrinde doğdu. Evli ve bir çocuk annesidir. Aşkabat’ta Mahtumkulu Üniversitesi’nin Türkmen Filoloji Fakültesi’ni 1993 senesinde başarıyla bitirdi. Ayrıca Mahtumkulu Üniversitesi’nde gazetecilik okudu. 1993- 1994 senesinde Merv Etnografı Müzesi’nde çalıştı. 1994-1995 senesinde İlmi Akademisi’nde Türkmen Dili Tarihi ile ilgili çalışmalar yaptı. 1995-1998 yılları arasında “Vatan”, “Nesil”, “Neýtralnyý Türkmenistan ”gazetelerinde ve “Zenan Kalbi” Dergisi’nde bölüm başkanı olarak çalıştı. 1998’den bugüne kadar televizyon, radyo yayınlarında çeşitli düzeyde görevlerde çalıştı. Türkmenistan’ın ünlü sanatçıları hakkında 100 bölümlük belgesel hazırladı, yayınladı. Merv, Kahka, Nusay ve diğer tarihi şehirlerdeki tarihi kalıntıları tanıtan programlar yaptı, yayınladı. Çeşitli gençlik dizilerinin senaryolarını yazdı, yönetti. Ogulcennet Beşimova şairdir. Annesinin hiç kimseye göstermediği, yayınlamadığı şiirlerinden etkilenmiş ve şiir yazmaya başlamıştır. İlk şiiri on yaşında “Güneş” Çocuk gazetesinde yayınlandı. Bu çalışmaları nedeniyle Türkmenistan Devlet Başkanı tarafından “Türkmen’in Altın Asırı” ödülünü iki defa kazandı.
Bütün şiirleri gazete ve dergilerde defalarca yayınlanmıştır. Uzun zamandır Mevlana konusunda araştırmalar yapmaktadır. Mevlana’nın bütün eserlerini Türkmence ’ye çevirip Türkmen okuyuculara bu büyük aşk dehasını tanıtmak istemektedir. Mevlana’nın “Rubailer” adlı eserini Türkmence ‘ye çevirmiştir. Eser yayınlandı. Şimdi “Fıkhî mahfiden seçmeler” “Divani kebirden seçmeler” “Mesneviden seçmeler” adı ile hazırlanmış kitapları tercüme yaptı. Mevlana’nın hayatiyle ilgili “Aşkın ezanı” adı ile büyük romanı bitirmiştir. Şumeroji ilmi ile araştırmalar yapıyor veya “Merv’den Mezopotamya’ya kadar…” adı ile büyük bir tarihi eser yazmaktadır.
1998 Özbekistan’da “Bahor çotrığında” tiyatro festivaline,
2008 Senesinde Tarsus Şiir Akşamlarına;
2009’da İstanbul’da Türk Lehçeleri Sempozyumu’na,
2010’da Hazar Şiir Akşamlarına katılmıştır.
2011 de Tataristan’da “Navruz” tiyatro festivaline katılmıştır.
Romanları:
“Aşkın ezanı” Mevlana hayatından bahsediyor.
“Aşk Tuzagı” Karacaoğlan’ın hayatından
“ Benzersiz Elemden” Yunus Emreden
“Husn” Mahtymkuliden bahsediyor
Şiir kitapları: “Göçünden galan gazlar”
“Şairin kızı ben”
Tarihi çalışmaları: “Merv’den Mezopotamya’ya kadar” Şumeroloji ilminden
Dizileri: “Menziller”
“Beyaz hayallerin şehri”
“İdealli kalpler”
“ Zamanın tavrı”
“Tarihi şanlı şehrim”
“Vatan nerden başlıyor”
“ Baba Annanov- Taze yıldızlar”
“Gulbaba- Tanrınıı ezgisi”
“ Girman bahşi”
“Sığan bahşi”
“Sahi Cepbarov- Cepbar ağanın evladı”
“Mıllı Taçmıradov- Karıncayi incitmemiş insan”
“Atacan Annaberdiyev- Akarsu kaymak tutunca ”
Ogulcennet Beşimova, www.atavatan-turkmenistan.com sitesinde de yazılarıyla fikirlerini paylaşmaktadır. Biz sitemizde Ogulcennet Beşimova’nın bir kaç şiirini, şairrin kendi tercümesi ile Türkçe olarak yayınlıyoruz.
Şairin sitemizde yayınlanan yazıları
Modern Sahnanyň Arhaik Öwüşgüni: Rejissýor Öwlýaguly Hojaguly
Timur Kasymowiç Zülfükarow: Rudakiniň mawzoleýinde
Güz
Bu nasıl bir sarılık, nasıl bilmece,
Yaprak nerden öğrenmiş ki daldan kopmayı,
Bulutlar altında sallanır durur,
Bağlar tıpkı kestirilmiş saç gibi.
Sevdim seni sarı denizin damlası,
Sende ilkbaharın kâhinliği yok,
Parçalayıp çıkıyorsun sarı zamçadan (1)(kavun)
Duygularım çok.
Keder senfonisin yağmur çalınca,
Nemlenir bu güzün altın yalları
Ah, yüreği alev-alev yanan yabancı,
Kucaklamış çıkmış yeşil bağları.
*********************************************************
Patika
Mihrap ışığında yalnız patika,
İp gibi uzuyor beyaz gecede.
Hoşuma gidiyor iyi bir yönü
Zalimleri yürütmüyor üstünde.
Bilmem, kimin patikası acaba,
Ya da hüzün yürüyor mu ileri geri?
Islatıyor ayağımı masmavi yonca
Yoksa gözlerinden sızan gözyaşları mı?
Çokça düşünürüm onun hakkında
Bahse girmiş on binlerce yıldız gülümser,
Kalbimi doldursa hüzün aniden
Patikanın kalbi yerinden oynar.
Bu düşüncelerle adımlarımı
Tek bu patikaya basmak geçiyor
Bazen de bu patikayı ip yapıp
Kendimi o ipten asmak geçiyor.
*********************************************************
Sevda
Temiz gecelerin saçağın açıp
Esrarlı sohbetler yapamadık ki,
Bekledim saçıma kar yağana dek
Sen zaten gelmedin ki.
Gözlerin kalmış olsa da yoluma bakıp
Buz gibi ahenkli türkü dinledin
“Dinleriz” demiştin “nazik türküler”
Nazik türkü dinlemeye gelmedin.
Yırttım gecelerin kalın perdesin
Göz yaşlardan yastık yaptım inledim.
Gelseydin, olacaktın şifa dertlerime sen
Dertler de bitmedi, sen de gelmedin.
Sararıp kalmışlar ilk mektuplarımız
Soğuk gülle gibi kelimeler bitkin,
Aynı mevsim yine geldi de gitti
Sen ise gelmedin.
Artık problemler de ayrılıklar da
Eskimişler, hep içine akıtarak dertleri
Görüştük…
Tebessüm ve saygı ile
Fakat sevda gelmedi.
****************************************************
KAPIMA
Kapım, sade, çelikten yapılmış kapım
Sen bilirsin bir tek benim bilmediğimi.
Bir de beni bu gecede ışığımı açmış
Kâğıt gibi param parça güzide
Ne için uyumak istemediğimi.
Biliyorsun, ben sonrasında uzun yolculuğumun
Önce gelip seni “selamladığımı”
Bir tek sana, bir tek sana, senden sonra
Başkalarıyla gidip görüştüğümü
Hadi söyle, azizim, nazik şairi
İtten güzelini sorduğu gibi
Ben de sende umutlarımı soruyum.
Sen konuş bakalım?
Ben uzak ellerde başka kapımın
Cebimde taşırken anahtarını
Senin anahtarın ise durmuş kenarda
Yanımda, bana hiçbir şeyler gerekmez
Şöyle boyu uzun hem okyanus gözlü
Anlamlı, masallar kahramanı dek
Bir yiğit geldi mi arayıp beni
O aşırı güzeldir, aşırı güzel
Bir yiğit çaldı mı demir kaddini
Yavaş yavaş fısıldadı mı sana
Ah, demir topraklım, bir anlatsana
“Konuş” diye yalvardı mı o sana
Demir kapım, söyler misin, güzeldir
Saçlarında parmakların izi var
Mahir yolları da dökülüyordur
Geldiğinde adımları erdemdir
Işıktan nur saçan mahrem yüzü var
Vücudu sağlam, üzerinden onca
Sahra güllerinin kokusu geliyor
Omuzları bulutların vatanı
Olan asumanı taşıyacak ipe bağlarsan
Pelinlerin şad rüzgâra elenmiş
Fısıldamaları candanlığıdır
Ötesinden fırtınalı yaylanın
Söke, söke, söke, söke gelen yar
Bana intizardır, sana intizar
Bakışları akarsudur, deryadır
Bir de o gamzenin tam merkezinde
“ – Göz içinde yıldız kucak açmıştır
Duru bulak gibi kameti vardır
Ellerinde bana yazdığı şiiri
Çiçek getirirdi daha önceler
Ya bu defa elleri de boş muydu?
Söyle kapım, ne tür, nasıl haldeydi
Susmasana, yoksa, şimdi yolda mı?
Bana geliyor kucak açarak
Bağrına basmaya yeşil cevherin
Söyle kapım, bir tek sen şahitsin kısmete
Ben bekleyeyim mi, yar gelir diye
Yar gelince eve
Yaz gelir diye.
************************************************************
O yer…
Senin beni, benim seni beklediğim
Hal – ahvali sorduğumuz
Bir gün küstüğümüz
Hem- de barıştığımız
Düğünü beklediğimiz yerimiz – o yer…
Sevindi de asuman, vurdu davulu
Gönlümden gövdemi kopardı attı,
Yaprakları “kavurmaya” başladı soğuk
Biri olsa, bin birisi olmadı,
Umudu kırılan serimiz – o yer…
Sarıldın, soğuk hava içinde
Azizlerdim, sana belli etmeden
Arzumu gönderdim, kazlar göçünden
Göğe gönderilen nefesimiz – o yer…
O bizi, o bizi bekler mutlaka
Bizim buluşacak yerimiz – o yer…
Buluşsak, coşardı yeşillik birden
Öptün, sarhoş oldu, nemli toprağım
Varmayınca, baksana, bağlar kuruyor.
Söyle, gelmezsen, ya gelmezsem ayıp olur
Yerimiz – o yer…
Buluşsak, coşardı yeşillik birden
Öptün, sarhoş oldu, nemli toprağım
Sevindi de asuman, vurdu davulu
Düğünü beklediğimiz yerimiz – o yer…
Gönlümden gövdemi kopardı attı,
Yaprakları “kavurmaya” başladı soğuk
Biri olsa, bin birisi olmadı
Umudu kırılan serimiz – o yer…
************************************************
Sana menziller
Ne zor, ne kolay, ne de bir sade,
O denli karmaşık da değil aslında.
Fakat, geçiyorum onları yine,
Eğer, tehlikeler gitmiyorsa hoşuma,
Nasıl, nasıl aşayım ben onları,
En tatlı menziller, sana menziller…
Bekliyorsun,
Bekliyorum,
Farkı yok
Yok, bir zaman ayrımı,
Ya boş olaylar.
Varılan yer, bir noktada duruyor
Yine de bir olur beden, gönüller.
Tutuşurken aşk ateşi yürekte,
En güçlü menziller, sana menziller…
Yıl geçer, ay geçer, kim bilir yüzyıl,
Hatıralar ağlar, koca serinde.
Sonra tutar torununun elinden,
Okula geçersin veya bakkala,
Nemlenir gözlerin, her geçişinde,
Buluştuğun yerden, onu görünce.
İkimize zor olur, canım.
Bu menziller istenmeyecek geçilmek,
Önceler yollarda yatan engeller,
Ufak – tefek, yavaş – yavaş kaçacak.
Artık hiç birisi bize yanaşmaz
Aşk gider, dünya dek, vefasız o da.
Bırakırlar bizi perişan halde,
Hor olduğun, zor olduğun bilmez de,
Menziller de başka başka aşıklar,
Geçer durur, buluşurlar dünyada.
Dönüşür kalbimde siman heykele,
Hem sıcak, şefkatli, hem de öfkeli.
Bunların hepsini biliyorum ben
Fakat, sana geliyorum yine de,
Öylesine,
Hey, artık var mı bizi ayıracak?
Baharın başı gibi, garip havalı,
Sevgimiz de, duygumuz da acayip.
Benziyor, sonsuz aşkın nağmesin,
Gönülde söyleyen zarif yankıya.
Ama, bugün anlıyorum neyleyim,
Bu şeylerin böyle olacağını.
Ah, o kadar sevinçli, o denli coşmuş
İki gözü aynı anda köreltebilir
Gözyaşlı menziller, sana menziller…
**************************************************
Ben köye gitmek istiyorum…
Ben köye gitmek istiyorum,
Güneş parlasa bulutdan
Yalınayak koştuğum yerleri
En sonunda unutmadan.
Sanki kuş kanaati gibi,
Murgap ırmağı güzelmiş.
Yaşlıların sohbetlerini dinleyip
Sürünerek gidiyor o köyden.
Ben köye gitmek istiyorum
Dolaşmak için orada.
Gözyaşlarım la silmeye
Erenlerin mezar taşlarını.
Şehirle beraber yerde,
Köyüm benim yaşlanmıştır.
Çiçeksiz, kupkuru tarlalar
Şimdi yem-yeşil olmuştur.
Abilerim yaşlanmıştır.
Delikanlı olmuş yeğenim.
Köyün yaşlıları ile
Aynı yaşta şimdi kardeşim…
Ben köye gitmek istiyorum
İçim içime sığmıyor
Ninemin sokağı tıpkı
Ninemin masalları gibi.
Gece böceklerin müziğiyle
Şarkı bestelemek istiyorum.
Murgap’ın kadife melodisiyle,
Birleştirip yavaşça mırıldanarak.
Annemin geliniyle
Tatlı sohbetlerini dinlemeye
Beraber oturarak
Evimizin yakındaki gölgeliğe
Ben köye gitmek istiyorum.
Koyun kuzuların sesinde
Sonsuz senfoni dinleyip,
Tekrar söylüyorum size,
Ben köye gitmek istiyorum.
Yüreğime yapışan kadar
Söyle köyüm ne zaman biter,
Tekrar –tekrar söylüyorum,
Ben köye gitmek istiyorum.
Hayat peşimden koşarak,
Beni ele geçirmiştir.
O kadar özlemlerle
Köyde çok sevdam kalmıştır,
Ben köye gitmek istiyorum.
Köyden gelmiş kız yeğenim,
Yanımda otururken benim
Şiirlerimi duyuyordu ya, şehirdeki
kardeşin bırakıp köye dönmek istiyor.
********************************************************
İstanbul’un ruhu.
Canımdan can süzüldü,
Cennetin burcuna aktı.
Ecel kelebeğinden
Ne nem ne kan sızdı.
Nice yıldır derdim yok
Yollarımda acaba yok.
Beni kendi halime bırakmıştır
Ellerim kalemsiz oldu.
Sar kollarını canıma
Nasıl senin hallerin?
Düşünmedin, anlamadın
Nerede hayallerin?
Gelip geçen dünya bu
Nasıl, kaç havada bu
Bizi bir yana itip
Hayalleri yıktı bu.
İçim içime sığmaz
Kazlar göçüne sığmaz
Senin gözlerine bağlanmıştım
Yollarımı kestiler
Kaçırdım ipin ucunu
Kaybetti melek tacını
Unutulmayız sanmıştık
Felek yitirdi hafızasını.
Su gelir akar gider
Nem kalır ıslar gider
İnsan bir gün teninden
Ayrılır, uçar gider.
****************************************************
Sen saz çalmıştın…
Sen saz çalmıştın
Ben oturup ağlamıştım.
O müzik Arş meleğini anlatıyordu
Gece gündüz o müzikle yaşamıştım ben.
Yıllar sonra tekrar o sazı duydum.
Sen saz çalmıştın ikimize adayıp
O türkü senin bana söylediğin sözlerdi
Aramızda ayrılık değil insan varmış
Hem ses kesildi hem melodi…
O saz yüreklere verdi merhemi
O müzik benim için büyük keremdi,
Zaman geçtikçe unuturum sanmıştım
Yok tam-tersine yaram tekrar depreşti.
Sen saz çalmıştın ikimize adayıp
Ayrılığın sazı bağrım delmedi
Bizi bağlamış olan sonsuz gök yüzü
Bizi bir araya hiç getiremedi
Sen saz çalmıştın Arş perdesin yırtarak
Sökülemeyecek bir nakış gibi
Çok ayrı yerlerde yaşasak bile
Birbirimize sevgimizi kesmedik.
Sen saz çalmıştın
Ben oturup ağlamıştım.
O müzik yayılmış bütün etrafa
İkimiz hatırlatıp cümle aleme
Uçtuk gittik cahilliğin ovasında
Birlikte uçan kelebekleri.
******************************************************
Biz Görüştük…
Biz görüştük
Biz görüştük yağmur yağıyordu,
Kayalar ter-temiz yağmur suyundan.
Biz görüştük leyli saçlar telleri
Akıp giden dağ suyuna bağlandı.
Biz görüştük, derelerde keklik
Eskiden daha farklı öterdi
Biz görüştük, bu güzel fırsata
Güneş bir zaman içinde ağzını açarak kaldı hayrette.
Biz sevda kucağına gök yüzünden gelmiş
Yakıp duran bir alevdik, ateştik.
Bahar rüzgarı çiçeklere sarıldığında
Biz onları tekrar örttük, görüştük.
Biz görüştük
Dünya salıncağında
O salıncak biz varken mutlu sallanır
Bir zamanlar içinde kalmış sevdalar
Salıncakta dinlenip tekrar canlandı.
Kuýaş ile dağ- taşın yüzünde
Yüzündeki resim gibi kaynaştık
Biz geceleri aralıksız ah çekip
Bunun için seherde tekrar görüştük.
Biz görüştük patikalar buluştu.
Dizler boncuk gibi beraber oldu.
Dünya niçin aşıklar görüşürken
Önceki gibi inatlaşıyorsun cevap ver.
Biz görüştük
Çünkü biz o alevdik
Alev yer yüzünü sımsıcak yaptı
Allaha şükürler olsun duygularımız yalan değildi.
Onun için biz görüştük, görüştük.
****************************************************
Bu yerler validen bulmuş yerleri
Burada doğulmuştur, büyük valiler,
Bu yeri keremtir, işte, keremtir.
Benim güzlerime bakmağa gelin,
Bu yerleri görsem, baksam diyerek,
Hayal kuran, istek yaparak, yörenler.
Şarkı kaynar deresinde-çayında.
Cennete çevrilmiş ilk baharlarda.
Şarkı söyler senle beraber,
Duyun aşka bana verecekler
Bu yerlere çok gelmiştir valiler.
İlleri var, bey-töreli iller,
Masa örtüsü cennet sofralar gibi,
Dağlara, taşına selamlarım var,
Valiler hayatta olmuş yerleri,
Halbuki, dağlarınız şiir dükkânı.
Denizden –dereden geçerek geldim,
Su değil, bal suyu içerek geldim,
Elaziğim sana uçarak geldim,
Şairlerin, çok manalar mesleği,
Sen hakkında nice yazsam, az bana,
Sana baktım, dünya olmuş ilkbahar bana.
Valilerin ayak koymuş yerleri,
Allah aman etsin senin asmanın,
Ben-de senin iki günlük misafirin,
Ama son deme kadar isteklimsin, sen.
Gönül asmanında kuşa çevrilmiş,
Ben giderek kaldırmışsam gönlümü,
Sana Mahtumkulin selamlarım var,
Aşkını bu ciğerde sona kadar taşısam,
Sen-de hatırlayacak mı duvarlarımı?
Gözyaşım doldurarak göz bebeğini,
Ben-de senin bir çocuğun olayım,
Şiir akşamlarına tekrar geleyim,
İnşallah.
***************************************************
Ahmet Yesevi
Seni ne il, ne bir yıllar unutmuş,
Biz sensiz ağlarız, burada hatırlayarak,
Bu âlemi sonsuz aşkına bağlar,
Meydan’a getirmiş büyük eseri,
Söz madeni, büyük Ahmet Yesevi.
Seni bu yerlere getirmiş Alla.
Şemşat demlerini hep vermiş Alla,
Sen içinde sonsuz aşka soru var,
Sen çocuğu tekrar bin eyamin,
Adebiýat oğlu Ahmet Yesevi.
Söz senin yavrun, bana torumun,
Şiirinden çiçek geymiş dağlar, ovalar
Tekrar gelir bu yerlere bakanlar,
Söz mesleğinin hiç geçmez bir mevsimi
Seni izleye geldim, Ahmet Yesevi.