Tarihi Yarımada’nın ‘Altın Boynuz’u Haliç, kendine has dokusuyla İstanbul’un en güzel rotaları arasında. Boğaz’ın girişini oluşturan ve boynuz şeklindeki coğrafi yapısı nedeniyle ‘Altın Boynuz’ olarak anılan bölge, rivayete göre özellikle gün batarken Haliç sularının altın rengini alması nedeniyle bu isimle anılmaya başlanmış. Özellikle günbatımlarında daha bir etkileyici olan Haliç, doğal limanıyla tarih boyunca Doğu Roma ve Osmanlı donanmaları ile ticari gemicilikle ilgilenenlerin toplandığı bir yer olmuş. Günümüzde camileri, kiliseleri, sinagogları, tarihi okulları ile Haliç, kadim İstanbul’un bin yılı aşkın tarihinin izlerini taşıyan oldukça kozmopolit bir yapıya sahip. Bu güzel bölgeyi keşfetmekse İstanbul’un yüzyıllarına uzanan bir yolculukla eş değer. Bugün bu bölge aynı zamanda şehrin en yeni cazibe merkezlerinin etrafına dağılmış olmasıyla birlikte, İstanbul’un yeni cazibesi haline de geldi.
Dönüşen tarihi sanayi alanları ve bu alanların ev sahipliği yaptığı uluslararası etkinlikler, bölgenin tarihi önemine modern ve sanatsal bir ruh da kazandırıyor. Haliç kıyısındaki 600 yıllık tersane binalarının dönüştürülmesiyle bölge, kentin yeni bir kültür odağı haline geldi. Örneğin, İstanbul’un popüler sonbahar etkinliği olan Contemporary İstanbul bu bölgede gerçekleşiyor. Dünya çağdaş sanatının en güzel örneklerini bir araya getiren Contemporary İstanbul, yerli ve uluslararası galerileri, sanat kurumlarını, inisiyatifleri ve sanatçıları bir araya getiriyor. 28 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak etkinlik, sanat dünyasının beğenilen eserlerini görmek, tarihi bir sanayi bölgesinin dönüşümüne tanıklık etmek ve Haliç’in güzel kıyı şeridinin tadını çıkarmak için birçok fırsat sunuyor.
Tüm bu nedenlerden dolayı bu güzel bölgeyi keşfetmek, İstanbul’un antik çağlarına yolculuk yapmak gibidir. Gelin, İstanbul’un en güzel semtlerinden Haliç’in sahilindeki dar ve renkli sokaklarda üç farklı rotayı birlikte keşfedelim…
Rengarenk Sokaklarıyla Fener-Balat
Tarihi Yarımada’ya komşu semtler Balat ve Fener, zengin tarihi mirası ve görkemli yapılarıyla İstanbul’un en özel destinasyonları arasında. Günümüzde iç içe geçen bu tarihi semtler, yüzyıllar geçip konukları değişse de daima ayakta kalabilmeyi başarmış.
Tarihi cumbalı evlerin sıralandığı Balat’ın dik sokakları, geçmiş ile geleceğin el ele verdiği, mimari açıdan oldukça etkileyici bir yapıya sahip. Son yıllarda hızlı bir değişimden geçip merkezileşerek kafeler, tasarım dükkanları, antikacılar, mezatçılar, ikinci el eşya satan dükkanlar ve farklı atölyelerle çevrilen bölge, özellikle İstanbulluların hafta sonları kahvaltı için yolunu tuttuğu popüler duraklar arasında. Balat’ın adımlarken karşınıza pek çok yapı çıkacak. Ahrida Sinagogu, Yanbol Sinagogu, Küçük Mustafa Paşa Hamamı ve görkemli Bulgar Sveti Stefan Kilisesi (Demir Kilise), bunlardan birkaçı. Bu yapılardan, Haliç kıyısında konumlanan görkemli Bulgar Sveti Stefan Kilisesi (Demir Kilise) ise aynı zamanda dünyanın da tamamı demirden yapılmış tek Ortodoks kilisesi konumunda. Avusturya’nın başkenti Viyana’da hazırlanan döküm ve metal aksamları gemilere yüklenerek Tuna Nehri ve Boğazlar yoluyla Balat’a getirilen ve Haliç’in kıyısına monte edilen bu görkemli yapı, 500 ton demir kullanılarak haç şeklinde inşa edilmiş ve 1898 senesinde ibadete açılmış.
Balat’ın kendi kadar güzel komşusu Fener ise Fener Rum Lisesi, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi ve Aya Yorgi Patrikhane Kilisesi de dahil, görkemli yapılarıyla İstanbul’un en ünlü rotaları arasında. Özellikle 19. yüzyıl mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan, Haliç’in Fener sırtlarındaki Fener Rum Lisesi, Haliç’in en etkileyici yapısı konumunda. Kırmızı Mektep olarak da bilinen ve bir kaleyi andıran görkemli yapı, Marsilya’dan özel olarak getirtilen ateş tuğlalar ile inşa edilerek bugünkü görünümünü almış.
Göz alıcı Haliç manzarasına karşı Pierre Loti
Tarihi yarımadanın popüler bölgesinden biri de Pierre Loti Tepesi. Adını Fransız yazar Julien Viaud’dan alan Pierre Loti Tepesi, muhteşem manzaralar ve 19. yüzyıldan bu yana özenle korunan antik İstanbul mimarisinden oluşan bir koleksiyon sunuyor. Bu güzel tepeye tırmanmak ve İstanbul’u bu noktadan deneyimlemek gerçekten de nefes kesici. Pierre Loti’ye doğrudan teleferikle ya da merdivenlerle ulaşabilirsiniz. Tepe, konuklarına gün batımından sonra da gündüz olduğu kadar etkileyici olan İstanbul Haliç’in enfes manzarasını sunuyor. Buradaki ünlü kahve ise çay içen, sohbet eden ve manzaranın tadını çıkarmaya gelen İstanbullular tarafından sıklıkla tercih ediliyor.
Tarihi Kışladan Türkiye’nin En Büyük Kütüphanesine
Yine bu bölgenin en yeni çekim noktalarından biri de Rami Kütüphanesi. Eyüp semtinde, tarihi 18. yüzyılın ortasına kadar uzanan Rami Kışlası’nın aslına uygun olarak restore edilmesiyle açılan bu etkileyici kütüphane hem yeşil alanları hem de kültür-sanat ortamıyla ziyaretçilerini zenginleştiren deneyimler sunuyor. 220 dönümlük bir alana yayılan Rami Kütüphanesi, aynı zamanda İstanbul’un en büyük, Avrupa’nın ise sayılı kütüphanelerinden biri olarak öne çıkıyor.Kütüphane, bebek ve çocuk kütüphanesi, dijital kütüphane, gençlik kütüphanesi, ihtisas kütüphaneleri ve yetişkin kütüphanesi ile hemen her yaştan ziyaretçiye hitap ediyor. Farklı bölümleriyle ilgi çeken kompleks, 51 bin metrekarelik peyzaj alanıyla da doğa ile iç içe vakit geçirmeyi mümkün kılıyor. Tüm ziyaretçilerine nefes aldıracak yeşil alanlar ve yürüyüş-bisiklet yolları sunan Rami Kütüphanesi’nde ağaçlarla çevrili yapay bir gölet de bulunuyor.
Rami Kütüphanesi ayrıca Türkiye’nin ilk “Biosphere Sürdürülebilir Müze Sertifikası”na sahip yapısı konumunda. Sertifika, kütüphanenin restorasyon tekniklerinden altyapı sistemlerine, yerel kültürel yaşamı destekleyen yapısından gelecek nesillere taşıdığı kadim kaynak ve bilgilere kadar her yönüyle sürdürülebilirlik ilkelerine sağladığı uyumu da belgelendiriyor.